4 Eylül 2017 Pazartesi

M. Barzani dediki;

Kürdistan'dan vazgeçerseniz,
Türkler Araplar ve Farslar ile,
Arkadaş, dost,  Kardeş, Yoldaş olursunuz. 
Ama,  Kendiniz olamazsiniz.
Kendinize ait bir şeyiniz olmaz ve Kabulde etmezler. 
Onların Kardeşliği sadece çıkarları doğrultusundadır. 

Kürdistan'dan vaz geçip onlar ile kardeş olursanız.
Belki ölmez,  yaşarsiniz,
Ama Onursuzca başkalarına  köle olarak yaşarsiniz.  Buda Ölümden çok daha kötü,
Bir yaşamdır.

Onurlu bir Yaşam için. 
Malinizdan Canınızdan vazgeçin,
Bağımsız Kürdistan'dan vazgeçmeyin. 
Çünkü onurlu bir yaşam,
Bağımsız bir Kürdistan ile olur. 

Kürdün kendi Askeri, Kendi Polisi, 
Kendi kanunu ve  kendi devleti olmalı.
Kendi Devletiniz yoksa Hiçsiniz demiş Şehit Pêşewa Qazi Mihemmed.  

Demokrasi kardeşlik bunlar yalandan,
palavradan ibaret içi boş kavramlardir. 
Size kardeş derler  Ama, 
işlerine gelmediği zaman tekmeyi vururlar sizi tanimazlar. 
Bizler  Arap, Türk  Fars ile komşu olmak istiyoruz Ortak değil.
Onların Toprağı onlara,
bizim toprağımız bize. 
Bizi komşu olarak kabul ettikleri zaman. 
Bizde onları komşu dost olarak kabul ederiz. 
Ama onlar bizi kabul etmezlerse. 
Bizde sonuna kadar savaşırız. 

Babam hep derdi.
Hepimizin ölümüne karar verseler dahi,  Bağımsız Kürdistandan vaz geçmeyeceğiz.
Aksini yapsak, yani,
Bağımsız Kürdistan'dan vaz geçsek yine ölü sayılıriz. 
Bundan dolayı Adam gibi mücadele etmek,
Ne istediğimizi  bilerek, hakkımız olan bağımsız Kürdistan için mücadele edeceğiz ve o Uğur'da şerefle şehid olacağız 

Kardeşlerim,  
Bir Peşmerge olarak,  
1904 yılında,  Amcam  Şex  Abdulselam Barzani,  
1925,te Şex Said, 
1947,de Muhammed qazi'nin  uğrunda dar ağacına gittiği ve milyona yakın Şehidin uğrunda Can'ını verdiği 
Bağımsız Kürdistan'dan,
Ödün  vermeyeceğim 
ve  son nefesime  kadar,
bu uğurda, 
Bu yolda  savaşacağim.

Kürdistan Peşmergesi  
Mesud  Barzani.

3 Eylül 2017 Pazar

Tarikatlar hangi menzilde

2000'li  yıllardı gariban bir menzil sofisi ikinci evliliğini yapacak, bizi de davet ettiler,
Bizim sofi ilk okulu bitirmemiş, kırık bir türkçe, ilme  dair bomboş bir teneke,
Laikliği  liyakat olarak anlamlandıran nadir, narin bir sofi.
Ama görüntü öyle değil ilim adamlarında  bulunan sakal cüpbe ve vakarete sahipti,
Vakurluğu da bilmemezliğinden gelmekte ,sahipleri zannımca bu nev'i müridlerine çok konuşup ta çam devirmeyin demiş olabilir...
   Damat ve gelin adayı daha önce birer evlilik geçirmiş ve ayrılmışlar, bu tamamen doğal bir gelişme ancak doğal olmayan olaylar bundan sonra cereyan edecekti;
 Gelin üniversite okumuş, sonraları örtünmüş ve çarşafa bürünmüş biri imiş,
( nasıl bir travma yaşadı ki, kendini sofiizmin engin sularında buldu) 
 Bizim yurttaş da günü birlik işlerde çalışan eğitimsiz biri nasıl iletişim kuracak, birbirlerinin baktığı noktada nasıl aynı anlamı çıkaracaklar dı,
Erkeğin bunu sorun etmesi beklenilemezdi ama bu vahim durum gelin için aynı anlama gelmiyordu....
Neyse biz tarikatların gizemli dünyasına bir dalış daha yapalım;
Yanına oturduğum zat (sonradan öğreniyorum ki Vekil imiş yani şeyhin istanbul ceo'su) 60 yaşlarında şalvarlı yelekli belliki bizim bölgeden ,
Merak tan olacak ki;
-Dayı nerelisin dedim,
-Bana tuhaf tuhaf baktıktan sonra ; "İstanbulliyem" dedi(!),
Bu cevabı ile saygısızlığını ifşa ediyordu ama,
Ben böyle dengesizliklere ve laubaliliğe alışkın değildim,
Üzüldüm başımı önüme eğdim ama içimde öfke kazanları kaynıyor,
Kendi kendime kızıyorum bu tip adamlarla ne diye muhatab oldum diye...
Yanımıza genç bir çocuk oturdu 16 yaşlarında.. cemaate gelenler evvela  çocuğun eline eğiliyor sonra vekili temaşaa ediyor münasip bir yere oturuyor,
 Çocuğa ; sen ne iş yapıyorsun kardeşim dedim?
Genç: "Abi bazar da muz satiyem" 
Belliki beni  anlamadı bana malzeme doğmuştu!
"Bu hürmet muza mı?" Dedim,
" yooğ abe ben şeyhin toruniyem".
Vekil efendi sohbetimize kulak kabartmış olacak ki;
Sen nerelisin diye sormaz mı?
Ben, avını pusuya düşürmüş avcı neş'esiyle,
-"Bende İstanbulliyem" deyince vekilciğim bozuldu, ummuyordu, alışkın da değildi...
Tabi ben lafı soktuğum için zafer kazanmış komutandım...
O sırada karşımızda çizgi film karakterlerinden Asterix'e benziyen bir yurttaşa,
 kaşar bi sofi yükleniyor,
Onun Adıyaman'daki Katadrale bugüne değin gitmemişliğinden,
Dem vuruyor, kendinini daha muttaki ve sadık bir sofi mertebesine çıkaracak konuşmalar yapıyor" vay sen bugüne kadar gitmedin ha" deyip elini dizine vuruyor,
O baskın çıktıkça Asterix kılıklı yeni düşmüş sofi küçülüyor, susuyor, yanaklarına kadar kızarıyordu!,
Adamceğiz istihap haddi sınırlarına gelmiş olmalıki;
-" Ulan 50 kere beni de götürün dedim size, hatta yol paranızıda ben vereyim demedim mi?".
Kaşar sofi;
 ha... öyle mi, Allah Allah niye fırsat bulamamışız diye hayıflanma ve dilini yutma moduna giriyordu...
O zaman diliminde aynı mekanda toplanmış insanların bir tek ortak yönü vardı;
Cehalet, çokluktan ve bir araya gelmişlikten  medet ve menfaat ummak,
Beki o ortamda bulunmayan,
Samimi ama cahil,
Allah'a ulaşmak isteyen!!
 aklını kullanmayan, duyduklarını sorgulamadan iman eden sessiz, yoksul hipnotize edilmiş yığınlar vardı...
Bu tamamen bizzatihi yaşamış olduğum bir maceraydı...
Bu olayın sosyo-psikolojisinde neler var neler..
Biz sadece yüzeysel ironi ve anı hatta gözlem tadında bir paylaşım yapalım yeter...
Belir duvarci